- Yönetici
- Genel
- 19.10.2023
- 929 Görüntülenme
Depresyonun Psikoterapisin'de Dört Model
Depresyonu açıklayan biyolojik teorilerden biri ise beyin anormallikleri ile depresyonun ilişkilendirilmesidir. Bu teoriye göre beyinin bazı bölgelerindeki anormallikler depresyonu tetiklemektedir. Bu bölgeler prefrontal korteks, anteriorsingulatkorteks, hipokampüs ve amigdala alanlarıdır. Bu modele göre prefrontal korteks olayları ve anlamlandırmayı korumakla ilgili olduğu için bu alandaki herhangi bir faaliyet azalması durumu depresyona yol açmaktadır. İkinci olarak anteriorsingulat korteks beyinin sağ ve sol yarım küresine sinyalleri yolladığından çok önemli bir işlevi vardır ve duygularla doğrudan ilişkilidir. Hipokampüs beynin önemli bir bölgesinde olup adrenokortikotropik hormonunu salgılamaktadır ve bu bağlamda kritik öğrenme ve duygusal reaksiyonlarla ilişkilidir. Son olarak amigdaladikkati duygusal yönden göze çarpan uyarıcıya yöneltmek ve bu uyarıcını işlenmesine öncelik sağlamaktır. Bu sebepten ötürü amigdala aktivasyonunun etkisi depresyondaki bireyin kendisine tehlike arz ettiği bilgilerin işlenişine öncelik vermesine ve bu bilgileri negatif bir şekilde yorumlamasına neden olabilmektedir.
Kognitif Modele Göre Depresyon
Kognitif modele göre çocukluk çağında öğrenme ya da yaşantı sonucunda birtakım temel düşünce ve inanç sistemi oluşmaktadır. Bu temel düşünce ve inanç sistemine şema adı verilmektedir. Şemalar genel olarak insanın kendisiyle, çevreyle ve dünya ile ilgili algılayış sistemini oluşturmaktadır. Kişiler kendi, dış dünya ve yaşam deneyimlerinden elde ettiği bilgileri daha önce oluşturmuş oldukları şemalarla eşleştirir ve işlerler. Yeni gelen bilgilerin bu şemalarla eşleşmesi durumu sağlıklı bir süreç olarak algılanmaktadır. Depresyon şemaları genel olarak olumsuz şemalardan oluşmaktadır. Bu şemalar başlıca; değersizlik, umutsuzluk, yetersizlik, başarısızlık ve sevilmeme gibi inanç, varsayım ve düşüncelerden oluşmaktadır. Depresyonun oluşumu da bu olumsuz şemalar ile eşleşen bir yaşam olayının ardından yaşanıp bu şemaları tetiklemesidir. Tetiklenen bu şemaların aktif olmasıyla beraber olumsuz otomatik düşünceler oluşmaktadır. Patolojik durumun asıl kaynağa bu otomatik düşüncelerin oluşmasından dolayı meydana gelmektedir. Otomatik düşünce kavramı denmesinin sebebi bu düşüncelerin herhangi bir olay sonucunda değil mantıksız ve kendiliğinden ortaya çıkan olumsuz, hatalı varsayım ya da kognitif yorumlama şeklinde gelen düşünceler olmasıdır. Bu düşünceler bireyde kognisyon düzeyinde; kararsızlık, bellek zayıflaması, dikkatsizlik olarak duygu düzeyinde; utanç, kaygı ve suçluluk olarak kendini gösterir. Davranış düzeyinde; daha önce zevk aldığı işlerden zevk alamama, işlevselliğinin azalmasını neden olur. Fiziksel olarak ise; cinsel istekte ve iştahta azalma, uyku bozuklukların yol açma gibi etkiler yaratmaktadır.
Dinamik Modele Göre Depresyon
Psikodinamik terapi ile aktarım ve terapötik bağlamın sağlanması ve yorumlama yolu ile çözümlemek ve bilinçdışı çatışmaları keşfetmek için kullanılır.
Depresyon tedavisinde psikoanlitik modellerden yolacıpkarak psikoterapinin kullanılmasına başlanmıştır. Derpresyonu psikodinamik terapi, bilinç dışı kişinin bilinç dışı çatışlamalarından kaynaklı içselleştirilen öfke ve intrapsişik örüntü olarak açıklanmaktadır.Bu sebeple süreç uzundur kişinin içsel çatışmasında öylükülerinden yola çıkarak farkındalık seviyesi artırılması hedeflenir.Serbest çağrışım ile terapistin yorumları ile birlikte çatışmadaki hastanın içgörü kazanması amaçlanmaktadır
Örneğin kişinin babası’nın sert ve sadistik olan bir kişi bu tadavi modeline karşı çocukluk yıllarında yaşanmış olaylardan dolayı başkaldırış söz konusudur bu kişi emir ve otoriteye karşı iyi ilişkiler kuramaz.Kişi bu sebeplerden ötürü terapi süreçince isyankar bir tavır sergiler
Öyleki terapistini kindar yada kaba oldugunu söyler babasından terapistine aktarım yapar bu tutuma dikket etmeden hasta ile hoşgörülü sıcak,anlayışlı olmaya devam etmeye dinamik psikoterapi süreci denir. Psikodinomik çalışmalar depresyonda psikoterepi tedavilerinde etkili ve savunma mekanizmalrında olumlu yönde gelişmeler gözetilmiştir.Şiddetli depresyonlarda psikoterapi ile ilaç tedavisi uygulanmaktadır.
Varoluşcu Modele Göre Depresyon
Bu yaklaşıa göre en önemli olay insanın insanın anlam arayışı ve duygusudur.Bu yaklaşım depresyondaki kişinin yaşamda anlam kaybbettigini ve kazanması için yol gösterir.Kişi bunu fark ettigi zaman gerçekle arasında bir çatışma yaşanır.Örneğin ileri yaştaki bir birey için hayatın anlamı kalmaması kendini çocuklarına yük görmesi kaçınılmaz ölüm düşüncelerine sahip olması hayatı anlamsız bulması ve bu çatışma süreci. Hayatın bu anlam yokluğu nevrozların başlangıç sebebi için öenmlii yere sahip olarak görülür. Kendilerinin başkalarının ihtiyaclarına karşılık verecek şekilde ayarlar ki onların sevgilerini kaybetmemek için.
Psikanalitik Modele Göre Depresyon
Psikanalitik kurama göre depresyon içsel bir çatışma sonucunda oluşmaktadır. İki uçlu sevme ve nefret etme durumundan kaynaklanan kin, nefret gibi dışa yöneltilen duyguların içe yani kendisine yönelmesi sonucunda depresyon oluşmaktadır. Bu duyguların bilinçdışı olarak içe yöneltilmesi sevilen gerçek ya da manevi olarak yatırım yapılmış herhangi bir nesneyi kaybetme sonrası oluşabilmektedir. Benlik hem kabul edilmeyen dürtüler hem de cezalandırıcı olan üstbenlik tarafından baskıya maruz kalır bu baskının oluşturduğu çaresizlik hissi de depresyonun temel yordayıcısı olarak tanımlanır.
İçsel çatışma sırasında kişiler oral döneme doğru bir gerileme yaşar ve bu geri dönüş sayesinde kaybı yaşanan kişi, nesne ya da imgelem ile kendi kimliğini birleştirmeyi sağlar. Bu sayede kişi kayba karşı sahip olduğu tüm hisleri kendi bilinçdışına yansıtır. Bu hisler kaybın kişiyi terk ettiğini hissettiği durumlarda öfkeye, kayıp sonrasında herhangi bir pozitif duygu yaşanması durumunda ise suçluluğa yol açabilmektedir. Suçluluk yaşantısından sonra kişi kendinden nefret etmeye başlar. Bu durum daha sonra düşük öz saygı, artış gösteren depresyon ve çaresizliğe dönüşmektedir. Oral döneme dönüşün ve depresyonun kişinin kendi ebeveynlerine bağımlı olduğu döneme geri gitmelerini sağladıkları için fonksiyonel bir rol oynadıkları belirtilmektedir. Bunun sebebi ise kişinin oral dönemde aradığı desteğe ebeveynleriyle olan ilişkilerine bağlanarak ulaşmaya çalışmasıdır.
Depresyon , icel psikoloji , mersin psikolog ,
Kaynakça
Amerikan Psikiyatri Birliği (2013).Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve Sayımsal El Kitabı, Beşinci Baskı (DSM-5), Tanı Ölçütleri Başvuru Elkitabı’ndan, (E Köroğlu, Çev.). Ankara: Hekimler Yayın Birliği.
Davey, G. (2011). Psychopathology: Research, AssesmentandTreatment in ClinicalPsychology. West Sussex, SXW: Blackwell.
NationalInstitute of MentalHealth (2016). Depression. Erişim tarihi: 25 Şubat 2017, https://www.nimh.nih.gov/health/topics/depression/index.shtml
Sungur, M. Z. (1994). Kognitif görüş bağlamında depresyon ve antisipasyon. Psikiyatri PsikolojivePsikofarmakolojiDergisi,1994:2
Sütçügil L, Özmenler N (2007) Major depresyonda psikososyal müdahaleler. Turkiye Klinikleri Dahili Tıp Bilimleri Dergisi 3(47):46- 50.
Öztürk, M. O.(1991). Depresyonlarda Psikoterapinin Yeri Bir Özetleme. Psikofarmakolojide Yenilikler Sempozyumu,İstanbul,
Özgüven Testi Nasıl Yapılır
Özgüven Testi Nasıl Yapılır Öz güven kişinin kendi becerilerine..
Evlilik Öncesi MMPİ Testi
Evlenmeden önce, özellikle de uzun vadeli bir ilişkiyi evliliğe dönüşt..
Depresyonun Psikoterapisin'de Dört Model
Biyolojik Modele Göre Depresyon Depresyonun genetik olduğunu göster..