Yönetici
Genel
31.10.2023
326 Görüntülenme

Sosyal medya sandığınız kadar masum değil!

Yaşama gözlerimizi tek başımıza açsak da bir toplulukla, toplum halinde dünyayı deneyimliyoruz dolayısıyla hayatımız boyunca birey olmak ya da topluluğa ayak uydurmak arasında dönüp durduğumuz ve denge yakalamaya çalıştığımız bir sürecin içerisindeyiz farkında olmadan. Her topluluğun ortak beğenileri, ortak düşünceleri, değerleri ve anlayışları olur. Bu ortak durumlarla benzer hareket ettiğimizde psikolojik olarak kendimizi güvende hissederiz, yeterliyizdir. Fakat bu durum eğer dengede değilse topluma ve toplumun genel beğenilerine yetişmek için kendimizi oldukça zora soktuğumuz neyi neden yaptığımıza dikkat etme fırsatımızın bile olmadığı bir yarışın etrafında dönüp durmaya ve dolayısıyla kendi bireysel beğeni veya anlayışlarımızdan tamamen feragat ettiğimiz bir durumun içerisinde var olmaya çalışırken buluruz kendimizi. İşte bu durumun en can alıcı kısmı da tam da burada başlıyor. Bu dengeyi kasıtlı olarak bozmak üstüne kurulu bir sistem var: Kapitalizm.

Kapitalizm; piyasa koşullarıyla ücretlendirmenin belirlendiği, her türden ürünün satın alınıp satılabildiği, çok fazla sayıda satıcının ve alıcının bu süreçte yer aldığı, giriş ve çıkışların serbestçe olduğu bir sistemdir. Kapitalizmin işleyebilmesi için hitap ettiği toplumda halkın fazlaca tüketim ihtiyacıyla hareket edip, sistemi canlı tutması gerekir. Bu sebeple sistemin sizin psikolojik korkularınıza, var olma ihtiyacınıza, kendinizi tam ve yeterli hissetme dürtünüze oynaması ve bu yolla sizi harekete geçirerek sizi daima tüketim halinde bırakması gerekir. Siz kendinizi kaybettikçe sistem kazanacaktır. Ustalıkla kurduğu bu düzen, bizi elimizde nerde kullanacağımızı bile bilmediğimiz fakat anlamsızca alıverdiğimiz onlarca ürünle baş başa kalmış bir halde bırakır. Kullandığımız sosyal medya uygulamaları, reklamlar, dizi ve film sektörleri bu düzene bilinçli veya bilinçsiz hizmet etmektedir.

Sosyal medya bu durumu nasıl besliyor? Altında yatan psikoloji ne?

Bugün genç yaşlı fark etmeksizin toplumumuzun tamamına yakını, tüm dünyayı izleyebildiğimiz hemen elimizin altındaki sosyal medya uygulamalarıyla tanışmış durumda. İnsanlar gününün çokça büyük bir kısmını burada vakit geçirerek dolduruyor. İnsan psikolojik olarak neyi çok görürse onu normalleştirme eğiliminde olur. Ve neye çok maruz kalırsa o durum kişilerden toplumlara yayılır. Sosyal medyada gördüğümüz kıyafetler, kullanılan malzemeler, bakımlar, eşyalar, yaşayış biçimleri de bizim normalimiz haline aynen bu şekilde gelerek zihnimizde yer buluyor fakat normali bu hayatlar olarak kabul ettiğimizde kendi hayatımız bize eksik gözükmeye başlar. Artık yeni algımız budur ancak bizim hayatımız bundan çok uzaktır ve içgüdüsel olarak yeni olan bu yaşayışa yetişme ihtiyacı hissederiz.

Özellikle karakterleri, zevkleri, beğenileri ve yaşayışları yeni yeni oturmaya başlayan genç kesim bu yetersizlikle çok daha derin boğuşacaktır. Tüm bunların sonucu olarak sosyal medyada gördüğümüz hemen her şeyi kendi hayatımızda var etme amacıyla satın almaya çalışırız. Satın aldıkça yeni ürünler çıkar onları aldığımızda ise hemen daha da yenisi piyasaya düşmüştür ve dahası bir türlü ihtiyaçlarımızı karşılayabildiğimizi hissedemeyiz. Eğer pes edersek de trend ve modern bir yaşamdan oldukça uzak bir kimse olma suçlamasıyla karşılaşmak zorunda kalmanın bir sıkışmışlığıyla yorgun bir kimlikle baş başa kalırken buluruz kendimizi. Kapitalizm için ne kadar da güzel bir ortam. Sizin psikolojik yetersizliğinizi paraya çeviren mükemmel bir sistem!

Bu çemberden çıkmak mümkün!

Artık beslenen tüketim ihtiyacının altında nasıl bir sistemin yattığını biliyorsunuz. Şimdi çözümleri konuşalım.

Yeterlisin!

Bu konuyu çözmek istiyorsanız, durduramadığınız tüketim alışkanlığınız varsa zihninizde yer etmesi gereken en önemli durum, sizin yeterli olup olmadığınızı hiçbir dışsal koşulun belirlemesine izin vermemeyi öğrenmektir. Trend bir çanta mı sizi daha değerli ve yeterli yapacak? Son model bir araç sahibi olmak mı sizi daha kıymetli yapacak? Eğer değerinizi ve yeterliliğinizi dışsal bir koşula bağlamaya devam ederseniz, her popülerliğe her moda olan duruma yetişmenin imkânsız olmasından dolayı yaşamınız boyunca kendinizi bitmek bilmeyen bir eksikliğe hapsetmiş olacaksınız. Sizce de fazla yorucu değil mi?

Minimalizmle hayatınızı kolaylaştırın!

Hayatınızı devam ettirebilmek için aslında çok az şeye ihtiyacınız var. Tam da bu felsefeyi amaç edinmiş bir yaşayış biçimi: minimalizm. Minimalizm, en kısa ve temel anlamıyla sade olmak demektir. Yoğun, çok eşyalı, karmaşık evlerin; enerjinizi, hayattan aldığınız bereketi, ruhsal sağlığınızı oldukça olumsuz etkilediğini savunan bu yaklaşım birçok uygulayıcı tarafından oldukça beğenilmiş ve hayat felsefesi haline getirilmiştir. İlk olarak senelerdir kullanmadığınız eşyalarınızı, kıyafetlerinizi ayırın ve ihtiyacı olan birisine verin. Böylece hem fazla eşyadan kurtulmuş hem de ihtiyacı olan başka insanlara yardım etmiş ve topluma kazandırmış olacaksınız. Ayrıca her gördüğünüzü alma durumunu frenledikçe maddi açıdan da ferahlayacaksınız. Bir eşyayı almadan önce, buna gerçekten ihtiyacım var mı diye sormayı öncelik haline getirin. Emin olun cevabınız çoğunlukla hayır olacak. Minimalist yaşam hem enerjinize hem sağlığınıza hem de cebinize çok iyi gelecek.

Birey olmayı öğrenin!

Odağımız başkaları olduğunda, kendimize bakmayı unuturuz. Herkese yetişemeyeceğimizi ve dahası zaten yetişmek zorunda olmadığımızı bilmek zorundayız. Kendi bireysel zevklerinize, kendi biricikliğinize odaklanmak sizi ve yeteneklerini parlatacaktır. Topluma ayak uydurmakla, birey olma arasında denge kurmayı ve bir uca savrulmamayı alışkanlık haline getirin.